Genel Olarak
“Belli bir vakıanın, belli bir delil veya diğer deliller yanında kararlaştırılan türde deliller ile ispat edilebileceği konusunda tarafların arasında davadan önce veya dava sırasında yapılan bir usul sözleşmedir.” Kanuni delil sistemi gereği belli bir delil ile ispatın arandığı vakıalar için başka delillerin kullanılması olanaklı değildir. Ancak kanun, taraflara vakıaların belli delille ispatı konusunda anlaşma yapabilme olanağını vermiştir. [i]
Delil sözleşmesi hem senetle ispat hem de senede karşı senetle ispat kurallarının istisnalarından biridir.[ii]
Medeni Yargılama Hukukunda taraflar, yalnızca kanunun açıkça izin verdiği durumlarda usul sözleşmesi yapabilirler. HMK 193. Maddesi ile tarafların delil sözleşmesi yapabilmesine olanak tanımaktadır.[iii]
Delil Sözleşmesi Türleri
Delil sözleşmeleri münhasır ve münhasır olmayan delil sözleşmeleri olarak ikiye ayrılır.
Münhasır delil sözleşmesi, daraltıcı etki doğurur. Kanunda ispat için kullanılabilecek delillerin daraltılması, sınırlandırılması söz konusudur. Münhasır olmayan delil sözleşmesi ise genişletici etki doğurur. Kanunda sayılan ispat araçlarının yanı sıra taraflar aralarında ek ispat araçları belirleyebilirler.[iv]
Delil sözleşmesi hâkimi bağlayıcı niteliktedir. Hâkimi bağlayıcı olması, vakıanın hangi delil ile ispat olacağı konusunda taraf iradeleri ile bağlı olmasıdır. Getirilen delilin takdiri ve vakıanın ispatlanmış sayılması yine hâkimin takdirindedir.[v] Bu bağlamda, münhasır delil sözleşmesinin en tipik örneği olan hakem-bilirkişi sözleşmesi[vi] sonucu oluşan incelemeyi yargıç, yeterli görmeyip ayrıca bilirkişi incelemesine başvurabilir.[vii]
Münhasır delil sözleşmelerinin sonuçları daha ağırdır. Taraflar Münhasır delil sözleşmesi düzenlemek istiyor ise bunu açıkça bildirmelidir. Bu tür bir anlatım sözleşme içerisinde yer almaz ise delil sözleşmesi, münhasır olmayan delil sözleşmesi sayılır.[viii]
Delil Sözleşmesinin Geçerliliği
Delil sözleşmesi taraflarca getirilme ilkesinin etkin olduğu davalar adına söz konusudur. Kendiliğinden araştırma ilkesinin etkin olduğu davalarda yapılan delil sözleşmesi geçerli değildir.[ix]
Delil sözleşmesi belli bir konuda yapılabilir. Hangi hukuksal ilişkinin hangi delille ispat edileceği açıkça gösterilmelidir. Taraflar, bundan böyle aramızdaki tüm uyuşmazlıklar, tanık ile ispat olunacaktır şeklinde bir delil sözleşmesi düzenleyemez.[x] Bu bağlama uygun olmak kaydıyla taraflar aralarında birden fazla delil kararlaştırabilirler.[xi]
Taraflardan birinin ispat olanağını ortadan kaldıracak ya da savunma hakkına engel olacak düzeyde oluşturulan delil sözleşmeleri geçersizdir.[xii] Genel işlem koşullarında böylesi bir durum söz konusu olur ise münhasır olarak belirlenen delil sözleşmesi, münhasır olmayan delil sözleşmesi olarak yorumlanır.[xiii]
Delil sözleşmesi yazılı olmalıdır. Adi yazılı şekil yeterli görülmüştür. Ancak, Tanrıver’e göre öngörülen bu adi yazılılık şekli, geçerlilik değil ispat şeklidir.[xiv] YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI’na göre sözlü delil sözleşmesi de sözleşme niteliğine uygun düştüğü ölçüde geçerlidir.[xv] KURU’ya göre sözü edilen yazılı şekil şartı, geçerlilik şartıdır. [xvi]
Asıl sözleşmeden bağımsızdır. Asıl sözleşmenin içerisinde bir madde konularak ya da ayrıca yapılabilir.[xvii]
Öngörülen yazılı bir geçerlilik şartını ortadan kaldıran delil sözleşmeleri geçersizdir.[xviii]
YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI’na göre HMK 200 ve 201 gereği senetle ispatı gereken bir hukuksal işlemin tanıkla ispatı, karşı tarafın onayı ile söz konusu olabilir. Ancak verilen bu onay ile bir delil sözleşmesinin oluştuğu sonucu çıkarılamaz.[xix] Tanrıver’e göre ise söz konusu onayın muhatabı mahkemedir ve delil sözleşmesi oluşmamıştır.[xx] KURU’ya göre; tanık delili ile ilgili olarak verilen onay sonucu, mahkeme tutanağının taraflarca imzalanması ile delil sözleşmesi kurulmuş olur.[xxi]
[i] PEKCANITEZ, Makaleler, “Delil Sözleşmesi”, s.762
[ii] TANRIVER s. 801; YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI s.474; KURU, Medeni Usul Hukuku, s.329
[iii] TANRIVER s. 801
[iv]TANRIVER s. 804
[v] PEKCANITEZ, Makaleler, s. 763
[vi] UMAR s. 1152; Kuru, Medeni Usul Hukuku s. 330
[vii] PEKCANITEZ, Makaleler, s. 763
[viii] PEKCANITEZ, Makaleler, s. 765
[ix] TANRIVER s. 806; Kuru, Medeni Usul Hukuku s. 329
[x] KURU, Medeni Usul Hukuku s. 330
[xi] TANRIVER s. 804
[xii] PEKCANITEZ, Makaleler, s.764; YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI s.474; Kuru, Medeni Usul Huk. s. 334
[xiii] PEKCANITEZ, Makaleler, s. 765
[xiv] TANRIVER s. 806
[xv] YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI s.477
[xvi] KURU, Medeni Usul Hukuku s. 334
[xvii] TANRIVER s. 806; Kuru, Medeni Usul Hukuku s. 334
[xviii] YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI s.474; Kuru, Medeni Usul Hukuku s. 329
[xix] YILMAZ-ARSLAN -TAŞPINAR- HANAĞASI s.477
[xx] TANRIVER s. 806
[xxi] KURU, Medeni Usul Hukuku s. 335,336