Yaşamda kalabilme adına insanlığın oluşturduğu temel uygarlık ögeleri, bilimsel eylem ya da yöntemin başlangıcı olarak sayılmamaktadır. Bilimsel düşünme adına somut olarak ortaya konulan yapıtların ya da gözlemlenebilen yaşamsal ögelerin üzerinde ayrıca düşünülmelidir ve bu ögeler soyutlanmalıdır. Bu görüşün öne çıkardığı öncül örnek; Mısır gezisi sonucu tarımsal alanların belirlenmesi kapsamında oluşturulan şekilleri gözlemleyen Thales’in, bu şekilleri geometri bağlamında soyutladığı savıdır. Thales’in bir çap daireyi ikiye böler, ikizkenar üçgenin taban açıları eşittir gibi çıkarımların yanı sıra güneş tutulmasının zamanını tam olarak saptadığı söylenmektedir.[i] Tarımsal alanların sınırlarını somut olarak belirleyen Mısırlılar, üçgen ve çember ile ilgili soyutlamaları oluşturmamıştır.      

            Russell’a göre Thales’in sözü edilen eylemleri gerçekleştirdiği kuşkuludur. Başka bir anlatımla Thales, Mısır ve Babil kaynaklarına ek olarak yeni bulgulara ulaşmamıştır.[ii] Ancak Russell, varlığın kaynağının su olduğuna ilişkin görüşünden ötürü felsefe ve bilimsel eylemin başlangıcı olarak Thales’i görmektedir.[iii] Tanrısal kaynaklı öğretilerin sorgulanabilmesi yönünden de öncül olduğu için Yunan felsefesi başlangıç olarak görülmektedir.[iv]

            Tanrı bilim öğretileri, Hristiyanlıkla birlikte güçlenmesine karşın aydınlanma devri ve sonrası yeniden etkisini yitirmeye başlamıştır. Yerini akılcı düşünme almaya başlamıştır.

            Akılcı düşünme, özgür düşünme ortamının yanı sıra süreç içerisinde belirli bir yöntem izlenmesine gereksinim duyar. Yapıtlar, belirli bir birikim ve eylem çizgisi üzerinden kurulabilir. Uygulayımbilimdeki (teknolojideki) ilerlemelere koşut olarak gelişim gösterebilir.

BİLİMSEL BİLGİ

            Bilimsel eylemler içerisinde pozitif bilimler ve sosyal bilimler yönünden birçok yöntem ayrımı bulunmaktadır. Bu ayrımlara karşın bilimsel bilginin ortak özelliklerini ortaya koymak olanaklıdır.

            Bilimsel bilgi; gözlemlenebilen olguları dile getirmesi nedeniyle olgusaldır, araştırma sonuçlarının kendi içerisinde tutarlı olması gerekliliğinden ötürü mantıklıdır, kişisel görüşlerden olabildiğince uzaklaşılması gerektiği için nesneldir, değişkenliği ve sorgulanabilirliğinden ötürü eleştireldir, önemli gördüğü olguları konu edindiğinden seçicidir, metafizik bağlardan sıyrılması özelliği ile akılcıdır. Bunların dışında bilimsel bilgi, belirli bir birikime dayanmak zorundadır. Eş deyişle birikimseldir. Son olarak,bilimsel önermeler, genelleyici bir anlatıma bürünmek zorundadır. Bu nedenle genelleyicidir.[v]       

            Bilimsel bilgiye ulaşma yolu adına genel çerçeve sosyal bilimlerde ve pozitif bilimlerde benzeşir: 1. Sorun (Problem), 2. Çözüm denemeleri; 3. Ortadan kaldırma.[vi]  Çözüm denemeleri, soruna yanıt bulabilme adına veri toplamaya, ortadan kaldırma ise soruya yanıt oluşturmaya karşılık gelmektedir.[vii]

POZİTİF VE SOSYAL BİLİMLERDE BİLİMSEL BİLGİ

Pozitif bilimler adına en etkin ve yaygın olarak görülen yöntemlerden biri Karl Poper’in yanlışlanabilirlik öğretisidir. Bilimsel olarak akıl yürütmenin temel koşulu, ulaşılan bilginin ya da önermenin yanlışlanabilmesidir. Deney ve gözleme dayanan çürütülebilir önermeler, bilimsel yöntemin ipucunu verecektir.[viii] Ancak Popper, hipotez kavramını öne çıkarmaktadır ve tümden gelimcidir.[ix] Einstein ve Newton’un[x] hatta Charles Darwin’in[xi] bu yöntemi benimsediğini öne sürmüştür. Hem pozitif bilimler hem toplum bilimleri adına eleştiri almaktadır.

Sosyal bilimlerde ise deney ve gözlemin yanı sıra en önemli sorunsal, araştırmacının nesnelliğidir. Çünkü eylemleri incelenen varlık insandır. Fen bilimlerinde determinist yaklaşım öne çıkabilirken sosyal bilimlerde bu olanak çok daha azdır. İnsan, düşünen ve neden- etki ilişkisi kurabilen bir özellikte olmasından ötürü eylemlerinin kestirilmesi zordur.[xii]

            Toplum bilimleri kapsamında ulaşılan savların göreceli yanı, pozitif bilimlere göre daha büyüktür. Yanlışlanabilir yönü daha zayıftır.

Toplum bilimleri içerisinde önermelerinin bir yaptırıma bağlı olmasından ötürü en etkin olanı hukuk bilimidir. Ancak hukuk kavramının yeknesak bir tanımı bulunmamaktadır. Bu doğrultuda hukukun bir bilim olup olmadığı konusunda da tartışmalar sürmektedir.

Hammurabi kanunları da dönemine göre son derece yerinde düzenlemeler olarak görülebilirken Virginia İnsan Hakları Bildirgesi de dönemindeki bireylerce son derece yerinde görülmüş olabilir.[xiii]

Deney ve gözleme pozitif bilimler kadar dayanmayan hukuk biliminde, oluşturulan çözümlerin bilimsel kanıtı olmaz; olsa olsa gerekçesi olur.[xiv] Ancak söz edildiği üzere başat özelliği bir yaptırıma bağlanmış olmak olan hukuk önermeleri; devletin oluşturması, toplumsal işlevinin bulunması, değişken olması, ulusal nitelikte etkin olması ve akıldan geçirilmesi yerine eyleme geçirilmesinin öne çıkması özelliklerinden ötürü de diğer toplumbilimsel önermelerden ayrılmaktadır.[xv]

BİLİMSEL ARAŞTIRMADA NİCEL VE NİTEL YÖNTEMLER

Genel Olarak

Nitelik, bir nesnenin; ne zaman, nasıl, nerede ve nedeni-özü ve ortamı ile ilgilidir. Bu bağlamda nitel araştırma; nesnelerin anlamlarına, kavramlarına, özelliklerine, tariflerine ilişkindir. Nicel araştırma ise nesnelerin ölçüsüne, sayısına, miktarına yöneliktir.[xvi]

Olaylara yüklediğimiz anlamlar onların niteliklerinden gelir. Çoğu birey nicel yaklaşımları, nitel yaklaşımlara göre daha bilimsel olarak görür.  Yaşamı etkileyen her ögenin nicelleştirilemeyen özleri olabilir. Yaşamı anlamlandırmada nitel veriye gereksinim duyarız. Nicel araştırmanın daha bilimsel olarak görülmesinde temel hata, kesin olmayan maddenin çalışılması ile maddenin kesin olmayan bir şekilde çalışılması kavramlarının karıştırılması olabilir. [xvii] Bunların dışında nicel ve nitel yaklaşımların belli başlı özellikleri vardır.

  • Nicel Yaklaşımların Özellikleri

Nicel yaklaşımlar öncelikle değişkenlere ve genel eğilimlere odaklanır sorunu açıklamaya çalışır. İkincil olarak; yanıtlanacak soruları önerir, araştırma sorularını gerekçelendirir ve çalışmaya bir yön verir. Sonrasında belirli, dar, ölçülebilir ve gözlemlenebilir amaç anlatımları, araştırma soruları ve hipotezleri oluşturur. Önceden hazırlanmış soruların yanıtları adına ölçüm araçlarından ve sayısal verilerden yararlanır. Sayılamasal (istatistiksel) çözümlemeleri değişkenler ile ilişkilendirir ve ilk sonuçlarla karşılaştırır. Araştırma sonuçları belirli bir ölçün (standart) kullanılarak önyargılı olmayan bir yaklaşım içerisinde ortaya konulur.[xviii]

Nicel yöntemi öne çıkaracak olan bir araştırmacı başlığını ve genel tasarımını başat olarak oluşturmalıdır. Genel bir başlık seçmek yerine belirli bir araştırma sorusu belirlenebilir. Nicel yaklaşımda araştırmacı, çalışmanın genel çerçevesini çizdikten sonra veri toplamaya başlar. Neredeyse tamamı sayılarla ilişkili olan bu verileri, büyük bir özenle kaydeder. Genellikle bu kayıtlar günümüzde bilgisayar tarafından okunabilecek şekilde oluşturulur. Kayıtlar ve veriler belirli bir süzgeçten geçirildikten sonra değerlendirme aşaması başlar. Başlık aşamasında oluşturulan araştırma sorusu yanıtlanır. Araştırmacı, ek soruları ve ek yorum seçeneklerini de değerlendirmelidir.[xix]

  • Nitel Yaklaşımların Özellikleri

Nitel yaklaşımlar ilk olarak sorunu keşfeder ve olguyu ayrıntılı bir biçimde kavrar. Kaynak taramasının önemi, nicel yaklaşımlara göre daha az etkindir. Amaca ve araştırma sorularına genel olarak, katılımcı deneyimlerine geniş ölçüde yer verilir.  Metin çözümlemeleri kullanılarak veriler betimlenir. Temalara göre çözümleme yapılır ve bulgular geniş yorumlanır. Çıkarılan sonuçlar, zaman içerisinde değişen yapılar ve değerlendirme ölçünleri kullanılarak yazılır. Araştırmacının kendi görüşü, öz yansıtması ve yanlılıkları çalışma içerisinde belirtilir.[xx]

Nitel yöntemde araştırmacı öncelikle, toplumsal ve tarihsel bağlamda konumlandırılmış olarak kendileri ile ilgili düşüncelerini oluşturup bir öz değerlendirme yapar. Öz bilinçli bir biçimde toplumdaki konumu belirler. Nitel araştırmalar, nicel araştırmalardan ayrı olarak dar anlamda belirli bir soruna yönelmez. Açık uçlu ve enine boyuna düşünerek bir dizin oluşturur. Nitel araştırmacı, nicel araştırmacı gibi bir ön tasarım belirler sonrasında veri toplar ve yorumlar. Ancak, nitel araştırmacı, yüksek olasılıkla verileri toplama ve yorumlama eylemlerini eş zamanlı olarak yapar. Bu sırada olan kurama dayanmanın yanı sıra yeni kuramlar kurmaya çalışır. Nitel araştırmacılar, verilerin yorumlanması sırasında ise nicel araştırmacılar gibi daha önce geliştirdikleri hipotezleri sınamak yerine yeni kuramlar yaratma ve kuramsal yorumlar kurma ile ilgilenir. Sonuçları başkalarına bildirme olan son evre, her iki yaklaşım adına da geçerlidir.[xxi]

  • Hukuk Alanında Etkin Olan Yaklaşım

            Bir hukukçu, pozitif bir bilimci gibi deney ve gözleme dayanarak bir bilgi üretiminde bulunmaz. Hukuk sorununun tartışmasız tek bir çözümü olmaz. Tümü de tartışmalı birçok çözümü olur.[xxii]

            Hukukun dar anlamda klasik bir bilim olmadığı savlarına karşın analitik ve sistematik akıl yürütmesiyle, soyutlama, genelleme, ayrıştırma, tüme varma, tümden gelme ögeleriyle doğrudan bir bilim olduğu söylenebilir.[xxiii]

            Söz edildiği üzere sosyal bilimlerin en önemli sorunu araştırmanın nesnelliğidir. Nesnelliğin nicel yaklaşımlarda daha etkin olacağına ilişkin bir düşüncenin yanılgı olabileceği ve nedeni yine daha önce belirtildi.

Nicel ve nitel yaklaşımlar arasında keskin bir ayrımı yapmak her çalışma alanında olanaklı olmayabilir. Ancak, hukuk alanında hangi yaklaşımın daha etkin olacağını konusuna değinmek gerekirse verileri toplarken eş zamanlı olarak yorumlama ve bir hipotezi sınama yerine yeni kuramlar oluşturma uğraşısı özelliklerinden ötürü nitel yaklaşımların hukuksal alanda daha etkin olarak kullanılacağı söylenebilir.

Bu aşamada belirtilmelidir ki bir sosyal bilim olan hukuk; filoloji, teoloji gibi sosyal çalışma alanlarından ayrı olarak yalnızca duyumsal ola­rak deneyimlenen olgulardan elde edilen nesnel bilgilerle uğraşmaz. Hukuk sosyologları, çoğunlukla nitel yaklaşımdan yararlanmaktadır.[xxiv]

Bilimsel eylemler, yöntemsel dizgeler aracılığı ile bulgulara ulaşmasının yanı sıra diğer bilim insanı olan kişilere de bunları yineleyebilme olanağı verir. Bulguların doğru olup olmadığını anlamak için benzer ögelerle denetlenmesine olanak tanır.[xxv] Bilimsel araştırmalara özgü yöntemsel gelenekler de oluşabilmektedir.

Pozitivist bilim geleneği, nesnelliği öne çıkarırken bilimsel araştırmada doğrulanabilirlik kavramına dayanmaktadır. Karl Popper bu durumu eleştirerek yanlışlanabilirlik kavramını ortaya koymuştur. Özünde bilimsel bilginin değişkenliği olduğu gibi benimsenen bilimsel yöntemin başka bir deyişle bilimsel geleneğin de değişmesi söz konusu olabilir. Bu değişim, genel kabul gören bilimsel verinin değişim sürecine göre daha güçtür. Nihayetinde, gelenek ve görenekler kendilerini oluşturan koşullar yok olsa bile uzun süre etkinliğini sürdürürler.[xxvi] Bu nedenle bilimsel araştırmayı da olumsuz etkileyebilirler. Söz edildiği üzere bilimin temel özelliklerinden biri değişkenliktir.

Nicel ve nitel araştırma yöntemleri kıyasında ise öne çıkan kavram daha çok ölçümlemedir. Ancak önemle belirtilmelidir ki ölçüm adına belirlenen parametreler yine insan kurgusudur. Cm, dakika, gram vb. kavramlar doğal ögeler değildir, insan kurgusudur.

Zaman kavramı, bir “konum” konusudur.[xxvii] Bugün zaman denilince çoğunluğun aklına gelen yine insanın oluşturduğu parametrelerdir. Bu parametreler, ilk aşamada tarımla uğraşan insanların güneşin eylemlerini izlemesiyle başlayıp yarışmalarda birinciyi belirlemek için, kullanılan saliselere kadar bir gelişim göstermiştir. Günün hangi diliminde olduğunu belirleyemeyen feodalite insanına[xxviii] karşın günlük yaşamdaki karmaşa artıkça parametrelerde de ayrıntı artmış ve bu parametreler daha çok benimsenmiştir. Benimsenme, zaman denilince yalnızca parametreleri akla getirecek düzeye erişmiştir. Aslında geçen zaman değildir, nesnedir.[xxix] Bundan ötürü de nicel ve nitel yaklaşımlar arasında ayrımı sağlayan keskin bir çizgi oluşturulamayabilir.


[i] KÖNDEL Arif- SİMSOY Çağlar, Çınar Ağacının Altında Bir Ay Felsefe, https://www.academia.edu/s/4500a80c23 son erş. T.: 27.06.2021

[ii] RUSSELL Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi, (çev. Muammer Sencer), Say Yayınları, İstanbul, 2004, c.1 s. 333

[iii] RUSSELL s. 127

[iv][iv][iv] RUSSEL s. 95

[v] ASLAN Şebnem- GÜZEL Şerife, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, (Edt. Şebnem ASLAN), Eğitim yay. İstanbul, 2019, s. 37

[vi] POPPER Karl, Hayat Problem Çözmektir, (çev. Ali Nalbant) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006, s. 16

[vii] CRESWELL John W., Eğitim Araştırmaları, (çev. Edt. Halil Ekşi), Edam Yay. İstanbul, 2017, s.4

[viii] POPPER Karl, Açık Toplum ve Düşmanları, (çev.Harun Rızatepe, Mete Tunçay)  Liberte Yay., Ankara, 2013, s. 546

[ix] POPPER Karl, Hayat Problem Çözmektir, s. 25

[x] POPPER Karl, Hayat Problem Çözmektir, s. 26

[xi] POPPER Karl, Hayat Problem Çözmektir, s. 255

[xii] ASLAN Şebnem- GÜZEL Şerife s.42

[xiii] HARARİ Yuhal Noah, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, (çev. Ertuğrul Genç), Kolektif Kitap, İstanbul, 2016, s.114

[xiv] SEROZAN Rona, Hukukta Yöntem, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2015, s. 5

[xv] SEROZAN s.55,56

[xvi] L. BERG Bruce, HOWARD Lune, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, (Çev. Edt. Asım Arı), Eğitim Yay., Konya, 2019, s.13

[xvii] L. BERG Bruce, HOWARD Lune s. 14

[xviii] CRESWELL s.16

[xix] NEUMAN W. Lawrance, Toplumsal Araştırma Yöntemleri, (Çev. Sedef Özge), Yayın odası Yay., Ankara, 2014, s. 21,22

[xx] CRESWELL s. 21,22

[xxi] NEUMAN, s. 22,23

[xxii] SEROZAN s.5

[xxiii] SEROZAN s.6

[xxiv] SÖZER Ali Nazım, Bilim ve Hukuk, Marmara Üni. Huk. Fak. Huk. Arş. Derg., Prof. Dr. Ali Rıza OKUR’a Armğ., 2014 c. 20 sy:1, s.1097- https://dergipark.org.tr/tr/download/issue-full-file/44298 son erş. T.: 30.06.2021

[xxv] BÜYÜKÖZTÜRK Şener, KILIÇ ÇAKMAK Ebru,AKGÜN Özcan Erkan, KARADENİZ Şirin, DEMİREL Funda, Eğitimde Bilimsel Araştırma Yöntemleri,  Pegem Akademi, Ankara, 2019, s.6

[xxvi] HUBERMAN Leo, Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla, (çev. Murat Belge), İletişim Yayınları, İstanbul, 2013 s. 76

[xxvii] KÖNDEL Arif- SİMSOY s.290

[xxviii] BLOCH Marc, Feodal Toplum, Islık Yayınları, (çev. Melek Fırat) İstanbul 2014 s.184

[xxix] KÖNDEL Arif- SİMSOY s.184